Tarih
- Ara 15 2023
- Expired!
Zaman
- All Day
Osmanlı’da İlm-i Ahlâk: Âlimler, Eserler ve Meseleler
İstanbul Araştırma ve Eğitim Merkezi (İSAR) son yıllarda Osmanlı ilim hayatına dair genişleyen literatüre katkı sağlamak amacıyla Osmanlı ilim geleneğinin farklı dallarını işleyen ve bunların hem İslam ilimler geleneği hem de genel düşünce tarihi içindeki yerini yeniden belirlemeyi amaçlayan bir dizi sempozyum tertiplemektedir. Bu kapsamda şimdiye kadar sırasıyla kelâm, fıkıh, tasavvuf, tefsir, hadis, ulûm-i Arabiyye, mantık-münazara ve tarih disiplinlerine odaklanan sekiz sempozyum düzenlemiş ve her bir sempozyumun çıktısı, edisyon kitap olarak yayımlanmıştır. Bu sempozyumların dokuzuncusu Osmanlı döneminde “ilm-i ahlâk” hakkında olacaktır.
Diğer medeniyetlerde olduğu gibi İslam düşünce tarihinde de bir disiplin olarak ahlâk, insan iradesiyle meydana gelen varlık alanını inceleyerek davranışlarımızın iyi ve kötü yüklemlerine konu olmasının kökenini, iyilik ve kötülük ölçütlerini, insan ruhunda veya zihninde meydana gelip erdem veya erdemsizlik kabul edilen melekeleri, farklı insan sınıflarının donanması veya kaçınması gereken erdem ve erdemsizlikleri araştırmayı üstlenir. Özellikle 13. yüzyıldan itibaren ahlâk alanı, iktisat ve siyaseti de kapsayan bir literatüre dönüşerek bireysel yaşamın ötesinde siyasî, iktisadî ve kültürel ilişkileri ele almış, insanî varlık alanıyla ilgili farklı bakış açılarının ve muhtelif tedeyyün anlayışlarının geliştirilmesinde etkili olmuştur. İslam’ın oluşturduğu medenî havzanın uzun tarihi dikkate alındığında çeşitli evreleri ve ifade biçimleri bulunan ahlâkî tefekkürün yeniden okunmaya elverişli bir araştırma alanı olduğu açıkça görülür.
Osmanlı dönemi, bir taraftan istinsah edilen eserler sayesinde eski mirasın kavramsal dağarcığı ve tartışmalarının canlı tutulduğu, diğer taraftan telif, şerh ve çeviriler aracılığıyla fikrî üretimin devam ettirilip toplumsal ve siyasî sorunlara çözümlerin önerildiği uzun erimli ve zengin bir mirasa evsahipliği yapar. 15. yüzyıldan itibaren belirginleşmeye başlayan Osmanlı ahlâk yazıcılığı, kendinden önceki mirası kuşatmakla beraber, özgün nitelikler de kazanmıştır. Cemaleddin Aksarayî, Ahmed el-Amâsî, Sinan Paşa, Kâsım Karahisârî gibi isimlerin öncülüğünü üstlendiği Osmanlı ahlâk yazıcılığının serüveni İdris-i Bitlisî, Taşköprülüzâde, Kınalızâde, Pîr Muhammed, Celâlzâde Mustafa Çelebi, Gelibolulu Âli, Muhyi-i Gülşenî, Müneccimbaşı Ahmed Dede gibi ahlâk düşünürleriyle devam etmiş; Yağlıkçızâde, Mehmet Arif, Ali Seydi ve Ömer Ferit Kam gibi fikir ve sanat erbabının eserleriyle modern zamanlara ulaşmıştır.
Fakat İslâm’da ahlâkî tefekkürü bütün zenginliği ve özgünlüğüyle yansıtan Osmanlı dönemi, geniş bir araştırma alanı olmasına rağmen hala yeterli bir incelemeye konu olmamıştır. Bu bağlamda Osmanlı’da İlm-i Ahlâk sempozyumunun odak noktası, dönemin ahlâk düşünürleri, eserleri ve sorunlarıdır. Sempozyum, bir yandan tek tek ahlâk düşünürlerinin eserlerini, kaynaklarını, ahlâk yazımındaki usullerini, eğilimlerini, maksatlarını ve teorilerini, diğer yandan da Osmanlı’da ahlâkî tefekkürün esaslarını, çeşitli yönlerini ve evrelerini aydınlatmayı amaçlamaktadır. Bütün bunların hem nazarî uzanımları hem de tarih boyunca görülen uygulama alanlarıyla birlikte bütüncül bir değerlendirmeye tabi tutulması ise ancak tarih, fıkıh, edebiyat, tasavvuf, kelâm, felsefe, tıp gibi ilimleri kuşatan disiplinlerarası bir çabayla mümkün olabilir.