Yazan: Abdurrahman Demirkoparan, 29 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencisi
İSAR Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen Tez Sunumu Seminerleri kapsamında, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü İslam Felsefesi Ana Bilim Dalında yüksek lisansını tamamlayan ve aynı zamanda İSAR mezunlarından olan Fahrettin Arı’nın “Doğruluk ve Çelişkinin Sınırlarında İslam Düşüncesinde Yalancı Paradoksu: Hüseyin Hânsârî Merkezli Bir İnceleme” başlıklı tezine dair sunumu dinlendi.
Sunumuna “paradoks” kavramının tanımını ve teknik olarak karşıladığı anlamı açıklayarak başlayan Arı; madde ve suret açısından doğru olan ancak sonuçta çelişkili bir neticeye götüren akıl yürütmelerin paradoks olarak adlandırıldığını, bu anlamda paradoksların, insan zihninin kavrayışında sahip olduğu kavramlarda belli birtakım problemlerin varlığını hissettiren şeyler olduklarını dile getirdi. Burada Zenon paradoksunu örnek veren Arı, söz konusu paradoksun “sonsuzluk” kavramına dair bir bulanıklıktan yola çıkan ve ona dair sorgulama içeren bir akıl yürütme olduğunu ifade edip, bu farkındalıkla birlikte sonsuzluk kavramının yeniden gözden geçirilme ihtiyacına işaret etti.
Sunum, yalancı paradoksunun mahiyetine dair bir girişle devam etti. Mevzubahis paradoksun en meşhur semantik paradokslardan biri olduğunu belirten Arı, paradoksun temelinde ise doğruluk yüklemine atfedilen mananın olduğunu vurguladı. Bu paradoksun yüklem olmak bakımından doğruluk-yanlışlık değerlerine ve çelişmezlik ilkesine dair belli sorgulamaları beraberinde getirdiğini ifade eden Arı, konuşmasına bir örneklendirmeyle devam etti: “Bu cümle yanlıştır.” cümlesinin doğruluk değeri ele alındığında “doğrudur” ya da “yanlıştır” şeklinde iki seçeneğin bulunduğu görülür. Bunlardan “yanlıştır” seçildiği takdirde cümlenin yüklemi de “yanlıştır” olduğu için doğru bir şey söylenmiş olacaktır. Cümlenin mahmûlu mevzûsuna bu keyfiyetle yüklendiği için, bu durumda söylenen söz doğru kabul edilmelidir. Gelgelelim başta cümlenin doğruluk değeri için “yanlıştır” şıkkı seçilmişti. Aynı şekilde cümlenin doğruluk değeri için “doğrudur” şıkkı seçildiği durumda da cümlenin yüklemi “yanlıştır” olduğu için yine bir çelişki doğmaktadır. Her iki durumda da bir çelişki olduğu için paradoksun bizi “Şu anki kavrayışımızda doğruluk ve yanlışlık mefhumlarına dair bir problem mi var?” veya “Çelişmezlik ilkesi diye bir ilke gerçekten var mı?” gibi sorgulamalara götürdüğünü söyleyen Arı, örnekten de hareketle paradoksların ufuk açıcı problemler olduğunun da altını çizdi.
Sunumuna bu paradoksun düşünce tarihindeki farklı versiyonlarına ve formlarına değinerek sürdüren Arı; Hânsârî’nin hayatına, düşünsel serüvenine, ilmî silsilesine ve çeşitli alanlardaki eserlerinden de kısaca bahsettikten sonra paradoksun analitik incelemesi ve delillerin takriri meselelerine geçti. Sonrasında, yalancı paradoksunun tezin ana çerçevesini teşkil eden 17. yüzyıl alim ve düşünürü Hânsârî’ye kadar olan tarihsel sürecini değerlendirdi. Tûsî, Seyyid Şerîf Cürcânî, Devvânî, Hafrî gibi isimlerde bu paradoksun alımlanış biçimlerine, aralarındaki tartışmalara ve sundukları çözümlere değinen Arı tezinde; Hânsârî’nin bu düşünürlerden nasıl etkilendiği, bunların hangisine daha yakın olduğu, kendisinden öncekilerden farklı olarak meseleyi nasıl ele aldığı, nasıl bir çözüm sunduğu ve esas olarak Hânsârî özelinde böyle bir çalışma yapmanın anlamının ne olduğu gibi soruların cevaplarının izini sürdüğünü ifade etti.
Konuşmasının son bölümünde Arı; İslam düşüncesinde yalancı paradoksunun birçok bağlamda tetkik edildiğini, kendisinin burada üç bağlam tespit ettiğini ve bunlar üzerinden paradoksun farklı yorumlarının tezahür ettiğini aktardı. Bu bağlamlardan ilkinin haber cümlesinin tanımı, ikincisinin hüsün-kubuh meselesi ve son olarak üçüncüsünün ise mantık kitaplarının mugalata/safsata bölümü olduğunu belirtti. Arı buna ek olarak, söz konusu paradoksu ve problemi doğru vaz etmenin en az bu paradoksa çözüm sunmak kadar önemli olduğunun altını çizdi ve bunun gözden kaçırılmaması gerektiğine dikkat çekti.